BİLGİ FELSEFESİ:

 




 

        Bu dersimizde bilgiyi bir felsefe nesnesi (objesi) olarak ele alacağız.

 Bilgi felsefesinin kurucuları olarak Descartes, John Locke, Immanuel Kant’ ı sayabiliriz.

Bilgi felsefesinin konusu bilgidir. Bilginin ne olduğu, kaynağı, değeri, özü, ilkeleri, yapısı, kökeni, olanağı ve sınırlarıdır.

      BİLGİ KURAMI:

Bilgi kuramına epistemoloji yada bilgi felsefesi denir. Bilginin yapısı ortaya konmaya çalışılır. Tarihsel olarak ele alındığında  bilginin olanağı ele alınmıştır.

    BİLGİ KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI: 

Bilgi, özne (suje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin ürünüdür.



ÖZNE 
NESNE = BİLGİ

 

 Şimdi bu tanımda geçen kavramaları ve diğer ilişkili kavramları ele alalım.

NESNE (OBJE) : Bilginin konusu olan/olabilen her şeydir. Gerçek ve düşünsel nesneler.

ÖZNE (SUJE): Bilen, bilme işi ile uğraşan, okuyan, araştıran, soru soran, akıl yürüten insan.

GERÇEKLİK: Belirli bir zamanda ve mekanda var olan anlamına gelir.İnsan zihnin den bağımsız olarak var olan. Var olanın bir niteliğidir. Tarihsel varlıklarda vardır.

Doğruluk(Hakikat): Bilginin bir niteliğidir. Bilgini nesnesine uygunluğudur.


 

 

 DOĞRU BİLGİNİN OLANAĞI:

  Bilgi felsefesinin temelde iki problemi vardır:

        1.Bilginin değeri problemi; Bilginin insan yaşamındaki yeri  ve önemi nedir?                      

        2.Bilginin kaynağı problemi. Bilgi nasıl oluşur?

Bilgi Felsefesinde Temel Yaklaşımlar

 

Doğru bilginin ölçütü nedir? Sorusuna filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir. Bu yanıtlar epistemolojinin farklı yaklaşımlarının temel önermeleridir de;

Rasyonalizm (Akılculık)

Akla dayalı bilgi doğru bilgidir.

Emprizm (Deneycilik)

Deneye dayanan bilgi doğru bilgidir.

Pragmatizm (Faydacılık)

Fayda sağlayan bilgi doğru bilgidir.

Pozitivizm (Olguculuk)

Olguya dayanan bilgi doğru bilgidir.

Entüisyonizm (Sezgicilik)

Sezgiye dayanan bilgi doğru bilgidir.

Fenomenoloji (Özcülük)

Fenomeni dile getiren bilgi doğru bilgidir

 

İlk çağdan bu yana Bilgi ye ulaşama insanlık için temel bir problem olmuştur. Bilgiye ulaşıldığında  ise bu bilginin doğruluğu problem edilmiştir. Hatta kimi düşünürler, bilgiye ulaşmanın olanaksız olduğunu söylemişlerdir.

Bilgi nedir? Sorusu  temel sorumuzdur. Bu soruların alt soruları ise; Bilgi olanaklımıdır?, doğru bilgi olanaklımıdır ? sorularıdır. Doğru bilgi olanaklı mıdır? sorusunun içinde varlığı her yönü ile bilebilir miyiz, genel geçer doğrular var mıdır? gibi soruları da kapsar.

1.Doğru bilginin imkansızlığını savunan görüşler:

Bu görüşleri kuşkuculuk adı altında toplayabiliriz. Felsefe tarihinde varlık ve bunun bilineceği sorununa kuşkuyla yaklaşan tüm yaklaşımları kuşkuculuk adı altında toplayacağız. Bu görüşleri ilk çağ da Elealılar, sofistler, ve septikler savunmuşlardır.

Elea Okulu: Bu okulun kurucusu Elealı Zenon dur. (M.Ö.490-430) Zenon  görüşlerini paradokslar şeklinde ifade etmiştir. Zenon düşünceni düştüğü çelişkiler anlamına gelen “Dialektik” kavramının bulucusudur. Ona göre çokluk ve hareket, çelişkiye düşmeden, düşünülemez.

 Bu savını temellendirmek için paradoksları kullanmıştır.

AKHİLLEUS İLE KAPLUMBAĞA ARASINDAKI YARIŞ: Bu yarışta, kendisinden biraz önce çıkan kaplumbağaya Akhilleus hiçbir zaman yetişemeyecektir.  Çünkü başlangıçtaki kaplumbağa ile kendi arasındaki mesafeyi koşmak için geçen zaman içinde kaplumbağa, az da olsa, biraz ilerlemiş olacaktır. Akhilleus’un  birde bu aralığı koşması gerekecektir, ama bu arada kaplumbağa az da olsa ilerlemişti; bu böyle sonsuza kadar gider.

İkinci kanıt ise, Bir koşu pistinin sonuna hiçbir zaman ulaşamazsın, kanıtıdır. Pistin önce yarısını, bu yarısında ama yine yarısını,  bu yarısının yarısını n yarısını  da geride bırakmak zorundasın. Bu böyle sonsuzluğa kadar gider.Sonlu bir zaman içinde sonsuz sayıdaki uzay aralıkları nasıl geçilebilir?

Bu kanıtlara bir üçüncüsünü de ekleyebiliriz: Uçan ok durmaktadır, çünkü bu ok her anda belli bir noktada bulunacaktır, belli bir noktada bulunmak demek durmak demektir. Ama hareketinin her anın da duruyorsa ok , yolunun bütününde de duruyordur.

Bütün bu paradoksların sebebi, Var olanı çokluk ve hareket olarak düşünemeyeceğimizdir.

Sofistler: Sofistlere göre bilginin kaynağı duyumlardır.Duyumlar ise özneldir. Kişiden kişiye değişir, Bu nedenle herkesin kabul etmesi gereken genel doğrular yoktur. Doğru tek tek insanlara göre değişir. 

Protogoras’ın  bilgi üzerine söyledikleri: “Bütün şeylerin ölçüsü insandır. Var olanların var olduğu, var olmayanların var olmadıkları için. ..Her bir şey bana nasıl görünürse beni için böyledir, sana nasıl görünürse yine senin için öyle., üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. 

Gorgias: “Hiçbir şey var değildir, olsa da bilemezdik, bilsek de aktaramazdık.”

SEPTİKLER: Bu akım sofistlerden sonra ortaya çıkmıştır. Doğru bilginin imkansızlığını sistemli bir şekilde savunmuşlardır. Pyrrhon, M.Ö.365-275), ve Timon dur. 325-235 Onlara göre ne duyum ne de düşünme bizi doğru bilgiye götüremez.

Aynı anda bir şey hem o şey, hem de başka bir şey olamayacağına göre, her iki yargı da doğru değildir. Varlık hakkında yargıda bulunamayız, Bir şey hakkındaki yargılarımız bizi mutsuzluğa götürür. Çözüm varlıklar hakkında bu ya da şu yargılardan kaçınmaktır. Yargısızlıktır. (EPOKHE.)

Timon:  Üç soru, üç yanıt.

1.      Nesnelerin gerçek yapısı nedir? Akatalepsia (kavranamaz)

2.      Nesneler karşısındaki duruşumuz ne olacak? Epokhe (yargıdan kaçınmak)

3.      Nesneler karşısında doğru bir duruştan ne kazanırız? Ataraxia (sarsılmazlık) Ruhun tutkulardan kurtularak dirlik ve düzene kavuştuğu , eudaimonia(en yüksek mutluluk durumudur.

Septisizm varlığı inkar değil, kesinlikten kaçıştır.

2.Doğru Bilgini imkanı:

 Bu görüşleri savunan filozoflar, bilgi problemine bir ön kabul ile başlarlar. Bu  ise Doğru bilgi olanaklıdır, ön kabulüdür.

Ancak filozoflar bilginin kaynağı ve ölçütü konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Bunları sayacak olursak; Rasyonalizm, empirizm, kritisizm, entüisyonizm, pozitivizm, analitik felsefe, pragmatizm,  fenomenolojidir.

Doğru bilginin olanaklı olduğunu savunan filozoflar doğru bilginin olanaklı olduğu ön kabulü ile işe başlarlar. Ancak daha önce belirttiğimiz gibi, bunlar bilginin kaynağı ve ölçütü konusundaki farklı yaklaşımlarla birbirlerinden ayrılırlar.

RASYONALİZM: Rasyonalizm doğru bilginin kaynağının akıl(ratio) olduğunu savunan  görüşlerin ortak adıdır. Bu görüşü savunan Platon, Aristoteles, Farabi, Descartes’i işleyeceğiz.

PLATON: Platon varlığı ikiye ayırmıştır. Görünenler ve düşünülenler. Görünenler  alanı değişkendir ve üzerine bilgi konamaz.(DOXA).  Doğru bilgi gerçek olan idealar üzerine konabilir. Bu epistemedir. İdealar asıl varlıklardır. Ona göre biz ideaları anımsama(mimesis) yolu ile biliriz.  Filozofların görevi akıl ve düşünme yardımı ile , zihinden ideaların bilgisini doğurtmaktır. Bunun yöntemi diyalektiktir. Diyalektik değişmeyenlerin bilimidir.

ARİSTOTELES: Platonun öğrencisidir. İdealar varlıkların içinde bulunan özlerdir. Varlıkların özleri ve biçimleri vardır(form). Form Platonun idea dediği şeydir. İlk örnek, Kalıp. Aristoteles’e göre insan aklının doğuştan getirdiği bir takım temel kalıplar vardır.  Bunlar varlığın; büyüklüğü, bağıntısı yeri, zamanı ne durumda olduğu gibi 12 tane kategorisi vardır. Varlık bu kategorilerin duyu verileri ile doldurulması ile anlama kazanır.  Böylece varlıklar zihnimizde genel kavramlar biçiminde bilgiye dönüşür.

Ona göre asıl olan “insan” değil “tek insan” dır. Asıl gerçekte tümel değil tekil olduğu için doğru bilgi tekilin bilgisidir.  Tekilin bilgisine tümel den hareketle elde edilir.

FARABİ: ( 870-950)  Aristotelesçidir. Bilgi felsefesinin temelinde hep “etkin akıl vardır”. Bu akıl özlerin yeridir. İnsan aklı bilim, sanat, felsefe ile uğraşınca hep etkin akıl ile birleşerek yetkinleşir. Bilme yeteneğini kazanır.

DESCARTES: (1596-1650) Amacı felsefeyi; dinsel, siyasal, ve otoriter düşüncelerin etkisinden kurtararak, AÇIK ve SEÇİK güvenilir bilgilere ulaştırmaktır.  Sayılar aklın ideleridir, onları açık seçik kavrarız ancak nesneleri nasıl kavrayacağız? Onları duyu organlarımızla kavrarız, duyu verilerin nasıl güveneceğiz. Bu noktada Descartes yöntemsel şüphe yöntemini geliştirir.

HEGEL: Hegel doğru bilgiye ulaşmada deneye hiç yer vermez. O varlığı akıl olarak kavrar ve düşünmeyle ulaşılabileceğini savunur.. Bizim gerçek dediğimiz mutlak aklın kendini açması, özgürlüğe kavuşması sürecidir. Hegel geleneksel mantığın yerine diyalektik kavramını geçirmiştir.

Hegel’ e göre gerçeklik; tez, antitez ve sentez üçlemesinden geçerek ilerler.  Sentez başka bir süreçte tez olarak ilerler.

Ör: Anne-baba Tez, ergen antitez, yetişkin sentez.

     EMPİRİZM:

 Empirizm doğru bilginin deneye dayandığını ileri süren görüştür. Onlara göre doğuştan bilgiler yoktur. Kısaca empirizmin iki temel ilkesi vardır.1. Doğuştan bilgiler yoktur. 2.Bilgilerimizin kaynağı deneydir.

John LOCKE: İnsan beyni başta Tabula Rasa’ dır.  Ona göre iki tür deney vardır dış ve iç deney. İç deney: Çözümleme, birleştirme, karşılaştırma, soyutlama.

David Hume’ de  nedensellik ilkesi diye doğuştan bir ilkenin olamadığını, bunun alışkanlık olduğunu söylemiştir.

KRİTİSİZM:Rasyonalizm ile empirizmi sentezleyen bir felsefedir. Buna göre doğru bilgiye olaşmak için ne deney ne de akıl yeterlidir. Her ikisi de gereklidir. Savunucusu KANT’ dır. Kant BİLGİMİZİN İKİ KAYNAĞI OLDUĞUNU SÖYLER AKIL VE DENEY. Deney , dış dünyaya ilişkin bilgimizin ham maddesini verir. Akıl ise bu maddeyi düzenler, biçim verir. Uzay ve Zaman Formları doğuştan dır.

 Deneyden önce gelen hiçbir bilgi yoktur. “ Bütün bilgiler deneyle başlar, ancak deneyden doğmaz. Aklın kategorileri (nicelik, nitelik, bağıntı ve kiplik) ve duyarlığın kategorileri; zaman ve mekan.

“Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür.” SEZGİCİLİK: Sezgiyi bilginin temeli sayan görüştür.  Sezgi hiçbir araç olmadan doğru bilgiye ulaşabilir. Kurucusu Bergson ’ dur. Ona göre varlık yaşamdır. Yaşam ise sürekli bir değişmedir. Varolmak değişmek demektir. Gerçekte var olan; zaman, süre, oluş, yaşam, yani değişmedir. Bunun ise aniden sezgi ile kavrayabiliriz.

Akıp giden bir canlılığı parçalamadan anlamanın yolu sezgidir.

POZİTİVİZM:Bu terimi ilk olarak kullanan S. Simon’ dur. Ancak bunu sistemli hale getiren kişi Auguste Comte'dir. Pozitivizme göre Olguların dışında hiçbir şey yoktur. Olgular ise duyularla algılanan dünyadır. Varlığın sadece duylarla algılanabilir boyutu önemlidir. Bundan dolayı da gözlem v deney ön plana çıkmaktadır. Ancak olgusal dünya bilinebilir. Doğru bilgi olguların bilgisidir. Buna ulaşmak için de nasıl sorusunu sormak gerekmektedir.   Varlığı bilmek demek, olgular arasındaki değişmez ilişkileri ortaya koymaktır.

AUGUSTE COMTE (1788-1857):En önemli eseri “Pozitif Felsefe Dersleri” dir.  Doğada olup biten her olayın bir nedeni vardır. Nedenler ve sonuçlar doğanın içindedir. Yine doğada aranmalıdır. Doğanın dışında bir neden aramak yanlıştır. Pozitivizm genel olarak bir zihin hali, bir araştırma ruhu olarak tanımlanabilir. Bu felsefe anlayışı insan için olumlu ve yapıcı olanın olguları gözlemleyerek tasvir etmek olduğunu söyler.

Comt’ a göre, bilimin tek amacı olgular arasında var olan sabit ilişkileri belirlemek, doğal yasaları bulmaktır. Bu amaç yalnızca gözlem ve deney yolu ile gerçekleşebilir. Bilim deneysel yöntemi kullanmalıdır. Comt’ a göre bu şekilde elde edilen bilgi pozitif bilgidir. O insanların zihniyetlerinin değiştirilmesinde, toplumun yeni baştan düzenlenmesinde söz konusu bilginin pozitif  bilginin kullanılması gerektiğini  savunur. İnsan ve toplum bu bilgiye göre yeniden düzenlenecektir.

Pozitif bilgi tarihsel bir evrimin sonucudur.Comt’ a göre toplumlar üç aşamadan geçmiştir:

Teolojik ,Metafizik ve Pozitif evre.

ANALİTİK FELSEFE: Felsefe dilsel soruşturmalar yapmakla görevlendirilir. WİTTGENSTEİN,TRACTATUS adlı eserinden sonra bütün felsefe sorunu bitmiştir der. Dilin yapısı gerçekliğin yapısını belirler.  Dil gerçekliğin resmidir. Dilsel ve mantıksal bir dünyadır bizi kuşatan.

PRAGMATİZM: Bireycilik ve kapitalist ekonominin temel düşünüş tarzıdır.  Kurucusu W. JAMES’ tir. Ona göre insanın temel amacı kendini korumaktır. Yararlı olan doğru, doğru olan yararlıdır. Önemli olan kuram değil, pratiktir. Öncesiz, sonrasız hakikat yoktur. Doğruluğun ölçütü , yaşamdır.Din ve ahlak yararlı olduğu ölçüde doğrudur.

FENOMENOLOJİ: Kurucusu Husserl' dir. Asıl varlık özdür. Bu ise fenomenlerin içinde gizlidir. Özü bilmek için fenomeni bilmek gerekir. Bunun için ise ilk aşama paranteze almak; sonrada özü algılamaktır.

Örnek:

1.      Gerçeklik, düşünülebilen ya da  zihinde tasarlanan değil, somut ve bilinçten bağımsız olarak var olandır.

Bu  tanıma göre, aşağıdakilerden hangisi bir “gerçeklik” örneği değildir?

a)      Bir kalp hastasının tedavisinde kullanılan ilaç

b)      Haberleşmede kullanılan telgraf makinesi

c)      Picasso’nun bir müzede sergilene tablosu

d)      Bir çemberin alanını hesaplamada kullanılan p (pi) sayısı

e)      Bir fabrikanın çevre kirliliğine yol açan atıkları

1994-ÖYS

2.      İnsan hiçbir şeyi,  hatta kendi şüphesini bile  onaylamamalıdır.

Bir septik düşünüre ait olan bu sözlerle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her şeyden şüphe etmek gerçeğe ulaşmayı engeller

B) İnsan hiçbir şey hakkında tek başına karar vermemelidir

C)Gerçek bilinemeyeceği için hiçbir şey hakkında hüküm verilmemelidir

D) İnsan bilmediği şeyleri öğrenmeye çalışmalıdır

E)İnsan onayladığı şeylerden artık şüphe etmemelidir

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PLATON’NUN VARLIK, BİLGİ VE DEĞER ANLAYIŞI

15.-17. YY. FELSEFESİ

VARLIK FELSEFESİ: